İki Şehrin Hikayesi – Charles Dickens

“O günler en iyisiydi, ya da en kötüsüydü; akıl çağıydı, inançlar zamanıydı ve inançsızlıklar zamanıydı; ışık mevsimiydi, umut baharıydı ve umutsuzluk kışıydı; yaşayabilmek için her şey vardı önümüzde ve yaşayabilmek için önümüzde hiçbir şey yoktu; hepimiz doğrudan cennete gidiyorduk, hepimiz doğrudan cehenneme gidiyorduk.” ——————————————–
Edebiyat dünyasının “Dickens’ın en büyük tarihi romanı” olarak, yazarın kendisinin ise “yazdığım en iyi hikaye” olarak tanımladığı İki Şehrin Hikayesi, tarihin en büyük olaylarından biri olan Fransız Devrimi çevresinde biçimleniyor.. Senelerce Bastille’de hapsedilmiş Dr.Manette ve çevresindeki bir grup insanın Paris ve Londra arasında; karmaşanın, açlığın, vahşetin ortasında ve giyotinin gölgesini her an hissederek sürdürdükleri yaşamın okuyucuya aktarılışı ve bunun yanında dönemin acımasız toplumsal koşullarının da irdelenişi çok başarılıydı..
Özellikle üçüncü bölümden sonra olaylar hızla gelişti. Kitabın nasıl bittiğini anlayamadım desem yeridir..
Dr.Manette değişen ruh halleri ve eskiye dönüşleri ile etkileyici bir karakterdi kitapta. Ama beni en çok etkileyen karakter, özellikle kitabın sonundaki davranışıyla Sydney Carton oldu. Ah Carton o nasıl bir yürek sendeki.. Okuyanlar neden bahsettiğimi anlayacaktır. Okumayanlar için ise kitap zaten tavsiyemdir.. #kzlgezegenöneriyor

Bir yanıt yazın