Behice’nin Yarım Kalan İşleri – Sinem Sal

“Dün gece sabaha karşı annem öldü. Mutsuzluktan değil ama mutsuz öldü. Bense annemin bir hıdrellez günü bahçemizdeki gül ağacının altına gömdüğü dileklerin peşindeyim.
Ben olmasam annemin yarım kalan dileklerini kim fark eder?”

Bu satırları barındıran bir kitap Behice’nin Yarım Kalan İşleri. Kalemini çok sevdiğim Sinem Sal’ın son romanı. Üstteki satırları görür görmez çıkmasını heyecanla beklemiştim. Çünkü güzel olacağını, içinizde bir yerleri sızlatırken neşesiyle o sızıntıları geçireceğini bildiğiniz bir kitabı heyecanla beklersiniz.

Annesini kaybettikten sonra, bahçelerindeki gül ağacının altında bir dilek listesi buluyor kahramanımız Ayşe Püren. Eksik yaşanmış bir hayatın masum dilekleri geç de olsa gerçekleşsin istiyor. Annesini tanımak istiyor. Onun dilekleriyle birlikte kendi hayatındaki yarım kalmışlıklar da tamamlansın, yaraları onarılsın istiyor en çok. Bu amaçla çıkıyor yola. Annesine ve kendisine doğru bir yolculuğa.

Bu kitabı okuyup da kendinden bir şey bulamayanlar yoktur ve olamaz diye düşünüyorum. Hangimiz bir Hıdrellez günü gül ağacının altına dileklerimizi gömmedik? Ya da içimizden geçirmedik? Hangimiz yaralarımızı kendi kendimize iyileştirmeye çalışmadık?

Bir yerde şuna benzer bir cümle okumuştum: “Elimde olsa annemi yeni baştan büyütmek isterdim” diye. Ayşe Püren’in yaptığı şey tam da buydu benim için.

Bu kitabın bir yerinde kendini bulanların gül ağacının altına gömdüğü bütün dilekleri gerçekleşir umarım.

? #bizimbuyukchallengeimiz | kapak tasarımını çok beğendiğiniz bir kitap.

#kzlgezegenöneriyor #sinemsal #behiceninyarımkalanişleri #roman #karakargayayınları

Bizim Zamanımız – Sinem Sal

Ah Mihrap.. Ne tatlıydın, ne güzeldin.. Hayatla ve yaşadıklarınla başa çıkma şeklin, anlayınca biten acıların, gülüp geçtiklerin, içinden geçen ve senin içinden geçtiğin şarkılarınla nasıl sevdiriyorsun kendini.. Hep bildiğimiz, tanıdığımız, önünden geçtiğimiz, selam verdiğimiz ama içini hiç bilemediğimiz biriyle karşılıklı birer çay içiyormuşuz da içerken şöyle bir hayat hikayesini dinlemiş gibi okudum Bizim Zamanımız’ı. Mahalle bizim, komşular bizim, acılar, kederler, sevinçler bile bizimmiş gibi. Okurken Mihrap’ın enkazının bir ucundan da siz tutuyorsunuz, dükkanın önünde bir sigara içip, vitrine bir mum koyuyor, giderken bir lavanta kesesi de siz cebinize atıyorsunuz. Öyle bir sıcaklık ve kendine rastlama hali, sesli söyleyemediklerinizi başkasının ağzından okuma hissi.. Çok keyif aldım okurken, sizin de aynı keyfi alacağınızdan hiç şüphem yok..
#kzlgezegenöneriyor