Kafamda Bir Tuhaflık, yoğurtçu ve bozacı Mevlut’un gözlerine vurulup aşık olduğu, sayfalarca mektup yazdığı Rayiha’yı kaçırmasıyla başlıyor. Sonrasında zamanda geriye gidiyoruz ve Mevlut’un çocukluğundan başlayarak hayat hikayesini okuyor ve başladığımız kız kaçırma noktasına gelip devam ediyoruz. (Zaman atlamaları karışık olduğu izlenimi vermesin, bölümler tarihlerle belirtildiği için hiçbir zorluk yaşamadan okunuyor.)
Babasının yanında sokak sokak gezen, türlü işlerde çalışan, büyüme ve erkek olma sancılarıyla, fakirlikle, aile özlemiyle, okulla, arkadaşlarla, siyasetle ve tabi ki aşkla binbir derdi olan Mevlut’un hikayesini okumaya başlar başlamaz onun unutamayacağım roman karakterlerinden biri olacağına emin oldum.
Mevlut yoğurtçu oldu, bozacı oldu, aşık oldu, koca oldu, baba oldu, dondurmacı, pilavcı, bekçi oldu. İstanbul sokaklarını karış karış dolaştırdı beni de. Sağ kesime de hak verdi, sol kesime de. Aşkı da yaşadı ayrılığı da. Ama kafası hep bir “tuhaf” oldu. Nasıl bir hayat yaşarsa yaşasın bir o tuhaflık hiç geçmedi, bir de Rayiha’sı ve boza tutkusu.
Orhan Pamuk yine tek bir konuyla sınırlı kalmamış. Mevlut ile birlikte bize İstanbul’un değişen yüzünü, sağ-sol meselelerini, çarpık kentleşmeyi, aile olmayı kurgusuna başarıyla yerleştirmiş. Kafasının içinde olup biten bu halleri seviyorum.☺️
Masumiyet Müzesi gibi bu kitabı da yazarın kolay okunan kitaplarından. Her kitabı öyle olmuyor şimdi kabul edelim.
Bozayı hiç sevmem ama seni sevdim Mevlut. Canım Rayiha seni de unutmayacağım.