Arka kapak yazısını okuduğumda ilgimi çeken bir kitabın yorumuyla geldim bu kez.. Alalı epey oldu, okumak şimdiye kısmetmiş.. Kitap bir yayınevinde çalışan Julio Orgaz’ın ruh doktoruna gitmesiyle başlıyor. Terapiler sonrası uğradığı parkta Laura adında bir kadınla tanışan Julio Orgaz tanıştığı kişinin tedaviye gittiği ruh doktorunun karısı olduğunu bilmeden ilişkisini ilerletiyor.. Kitap gerçekten çok sürükleyici bunun yanında sorguladığı kavramlar ve ruh tahlilleriyle de oldukça ilgi çekici. İnsan beyninin ve ruhunun en karanlık köşelerini, gerçekle hayal arasındaki bocalamaları anlatırken bir yandan da edebiyata ve yazma eylemi üzerine atıfta bulunmuş yazar. Yani bir anlamda kurgu içinde ayrı bir kurgu oluşturmuş. Bazı kelimelerin çevirisinin beni zorlaması dışında keyifle ve ilgiyle okudum.. #kzlgezegenöneriyor
Yabancı – Albert Camus
Yabancı, Albert Camus’nün ilk ve en çok ses getiren yapıtı.. Roman kahramanı Meursault bir adamı öldürdüğü için değil, sırf toplumun ondan beklediği tepkileri vermediği ve kalıplara uymayı reddettiği için ölüm cezasına çarptırılıyor.. Dış dünyayla arasına koyduğu mesafe, olaylara getirdiği farklı bakış açısı, tepkisizliği ve bu sebeple toplumla çatışması yüzünden geri kalan herkesin gözünde o bir “yabancı..” Ve kimse bunun bir tercih olabileceğini düşünmüyor, hatta herkes bunu bir ayıp olarak görüyor, onu sonuna kadar yargılama hakkını kendinde buluyor.. Camus, Meursault üzerinden birey ve toplum çatışmasını, toplumun dayattığı davranışları ustalıkla eleştirmiş.. Severek okudum, tavsiyemdir..👍🏻
#kzlgezegenöneriyor
Masumiyet Müzesi – Orhan Pamuk
“Hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum.”
Bu cümleyle başlıyor Masumiyet Müzesi.. Bu cümleyle başlıyor Kemal’in uzak akraba kızı Füsun’a olan saplantılı ve derin aşkı, tutkusu, takıntısı.. Kemal’in hislerini sadece aşk diye adlandıramıyorum zira kitap boyunca en çok kavga ettiğim, en çok eleştirdiğim karakter oldu kendisi. Ve onunla anlaşmam uzun zaman aldı. Kendine, ailesine, arkadaşlarına, Sibel’e, Füsun’a yaşattığı haksızlığa aşk diyip geçemiyorum bu yüzden.. Aslında kitap boyunca Kemal dışında Sibel’in ve Füsun’un da yok artık dediğim durumları oldu.. Ama kitap öyle bir yola girdi ve öyle beklenmedik (en azından benim için hiç beklenmedik) bir sonla bitti ki, karakterlere olan bakış açım değişti desem yalan olmaz.. Sonunda “Herkes bilsin, çok mutlu bir hayat yaşadım” dedi ya Kemal, o an içimde bir şeyler yumuşadı sanırım.. Genel anlamda harika bir kurgu, harika bir hayal gücü, her biri başarıyla akışa yerleştirilmiş karakterler ve olay örgüsü.. Kitap inanılmaz akıcı. Gözü korkan varsa hiç korkmadan başlasın nasıl bittiğini anlamayacaksınız. Orhan Pamuk bir kez daha fethetti kalbimi, bir kez daha hayran bıraktı kalemine.. Müzeye gelince, İstanbul ziyaretimde müzeyi kısa süre de olsa gezmiştim çok merak ettiğim için. Ama kitabı okumadan gitmenin bir anlamı olmadığını düşünüyorum şu an. Her zaman için önce kitap, sonra müze ziyareti etkileyicilik açısından çok daha yerinde bir sıra olur. Bu demektir ki gerekli şartlar oluştuğunda müze yeniden ve bu kez çok farklı bir bakış açısıyla uzun uzun gezilecek.. #kzlgezegenöneriyor
Ben, Ninem, İliko ve İlarion – Nodar Dumbadze
Bu kitap, saf ve iyi yürekli yetim Zuriko’nun hem hüzünlü hem sıcacık olan hikayesi.. Çocukluğundan genç bir delikanlı oluşuna dek başından geçen olayları dudağınızdan hiç silinmeyen bir tebessümle okuyorsunuz.. İliko ile İlarion’un bitmek bilmeyen kavgalarında ve çekişmelerinde bir İliko’ya bir İlarion’a hak verirken buluyorsunuz kendinizi.. Ve ninenin sevgisinde, korumasında, çok yakınınızdan birinin varlığını hissediyorsunuz.. Kendinden yaşça büyük insanlarla dost olan, aile olan, hayattaki her şeyi bu insanlar olan Zuriko’nun kendine kurduğu dünyayı severek okuyacaksınız. #kzlgezegenöneriyor
Sefiller – Victor Hugo
“Uyuyor. Tuhaf bir kaderi olmasına rağmen yaşadı
Meleğini kaybedince ölüp gitti
İşler kendiliğinden olup bitti
Tıpkı gündüzün yerini gecenin alması gibi.” Kürek mahkumu Jean Valjean’ın acı ve hüzün dolu hikayesi bir somun ekmek çalmasıyla başladı.. Ama onu merhametli Jean Valjean yapan şey iki adet şamdan.. Hayatı boyunca hiç yanından ayırmadığı ona aslında kim olduğunu,ne olduğunu,kalbini,vicdanını hatırlatan o iki şamdan.. Sefiller öyle bir kitap ki sizi savaşın gölgesinden alıp kürek mahkumlarının yaşantısına, birbirinden farklı iki anneyi bir arayan getiren kaderin acımasızlığına,iyiyle kötünün bitmek bilmeyen mücadelesine,lağım çukurlarına götürüyor, birçok duyguyu aynı anda yaşatıyor. Basit bir kürek mahkumluğu ve hırsızlık hikayesi olduğunu düşünenler kesinlikle yanılıyor.. Sefiller çok katmanlı, çok değerli bir klasik.. Seneler önce hatırlamadığım bir yayınevinden kısaltılmış basımını okumuştum, tam metin haliyle bir kez daha okumak bu sene yaptığım en iyi şeylerden biri oldu.. Sayfa sayısı ve iki cilt oluşu asla gözünüzü korkutmasın. Bu kitabı okumak size tarif edilemez bir deneyim yaşatacak..
Not: Kitabı bitirdikten sonra vakit kaybetmeden 6 bölümlük dizisini de izledim.. Kitap da dizi de yüzde yüz tavsiyemdir.. #kzlgezegenöneriyor
En Güzel Günlerini Demek Bensiz Yaşadın – Can Gürses
“Her mutsuz aile birbirine benzer ama her mutlu ailenin kendine özgü bir mutsuzluğu vardır.” En Güzel Günlerini Demek Bensiz Yaşadın.. Sadece ismiyle bile farklı bir kitap olduğunun sinyalini veriyor.. Uzun zamandır listemdeydi ancak basımı olmadığı için alamıyordum. Ayrıntı Yayınları’nın bastığını görür görmez aldım.. Bu arada kapak tasarımını da çok beğendiğimi söylemeliyim.. Can Gürses, 2007’nin güneşli bir Ocak gününde, Deryadil ailesini anne Edibe’nin hazırladığı sofra başında bir araya getiriyor. Birbirlerinden çok farklı hayatlara ve bakış açılarına sahip aile üyeleri birbirlerini diğerinin sevmediği yemek üzerinden anlatır. Bu anlatıma yer yer aileye tanıklık etmiş eşyalar da katılır. Ve böylece bir aile tarihi,kırgınlıklar,özlemler, sevgiler,bastırılmış benlikler,diplerdeki duygular ortaya çıkar.. Severek okudum ve siz de okuyun istiyorum.. #kzlgezegenöneriyor
Bir Zamanlar Hayat Bizimdi – Marian Izaguirre
Uzun zamandır beni bu kadar saran, içimi ısıtan, kendisine bağlayan bir kitap okumamıştım desem yeridir.. Bir Zamanlar Hayat Bizimdi masal gibi bir roman.. Her sayfa, her bölüm sizi bambaşka bir yere götürüyor.. Lola ve Alice her salı ve perşembe birlikte Lepiska Saçlı Kız’ı okurken siz de yirminci yüzyılın başlarına, İngiltere’ye, Paris’e, Madrid’e, İspanya İç Savaşı’nın yıkıcı etkileriyle savrulmuş hayatlara doğru bir yolculuğa çıkıyorsunuz. Bu yolculuğun her durağında sizi bambaşka bir hayat bekliyor emin olun.. Küçük bir kitapçı dükkanının kendine has kitap kokularına ve dokusuna karışan sıcak kahve kokusu.. Biz kitap severler bu iki kokuyu iyi biliriz ve çok severiz.. O yüzden mutlaka ama mutlaka kitabı okuyun diyorum.. #kzlgezegenöneriyor
6.27 Treni – Jean-Paul Didierlaurent
36 yaşındaki Guylain Vignolles kağıt geri dönüşüm fabrikasında çalışan, her gün nefret ettiği Şey olan Zerstor 500 adlı makineyi kullanmak zorunda olduğu için hayatından ve kendinden nefret eden yalnız bir adam.. Makinenin ayaklarını yediği yaşlı Guiseppe, kafiyeli konuşan bekçi Yvon Grimbert ve küçük kırmızı balığı dışında bir dostu da yok. Onu mutlu eden, yaşadığı dünyadan bir nebze olsun uzaklaştıran tek şey, her gün bindiği 6.27 Treni’nde okuduğu metinler.. Ona ufak mutluluğu metinlerle yaşatan hayat, gerçek mutluluğu ve değişimi de yine metinlerle getirecek.. İçinde kitaplar olan, kitaplarla haşır neşir hayatların anlatıldığı kitapları hep ayrı sevmişimdir. 6.27 Treni de bu kategoriye girebilecek en masalsı romanlardan biri kesinlikle.. Mutlaka ama mutlaka okuyun.. #kzlgezegenöneriyor
Berlinli Apartmanı – Yaprak Öz
Selamlar, Berlinli Apartmanı Yaprak Öz’den okuduğum ikinci kitap ve yine bayıldım!
Berlinli Apartmanı’ndaki yeni dairesine taşınan Oya’nın gizemli komşularıyla olan maceraları hem çok keyifli hem de ürkütücüydü. Bazı kısımlarda gerçekten çok tedirgin oldum desem yalan olmaz.. Ama özellikle içinde bulunduğumuz şu günlerde böylesine sürükleyici, insanı içine çeken bir kitap okumak gerçekten çok iyi geldi bana.. Yaprak Öz’ün kitaplarında ilk sayfadan itibaren kendini hissettiren bir sihir var ve ben bunu yaşamayı seviyorum.. #kzlgezegenöneriyor
Altıncı Koğuş – Anton Çehov
Bir taşra kasabasındaki akıl hastahanesinde yatan İvan Dmitriyeviç Gromov ile Doktor Ragin arasındaki sıradışı ilişkiyi ve sohbetleri anlatıyor Altıncı Koğuş.. Bu sohbetler ilerledikçe Doktor Ragin çevresindeki insanlara ve hayata karşı bakış açısını değiştirir. Onun sonu da ne yazık ki hastası Gromov’la aynı olacaktır. Bunun ve dahası hayatındaki gerçeklerin farkına vardığında her şey için çok geçtir.. Altıncı Koğuş, Rus toplumunun ve devletin olaylara karşı duyarsızlığını ve ahlaki çöküntüsünü yansıtan bir novella ve simgesel deliliği çok güzel aktarıyor. Hatta Lenin’in kitabı okuduktan sonra “Kendimi Altıncı Koğuş’a kapatılmış gibi hissettim” dediği rivayet edilir.. #kzlgezegenöneriyor