Kumru ile Kumru, Tahsin Yücel ile tanışma kitabım oldu. Uzun zamandır kitaplığımda bekliyordu zaten, kısmet bugüneymiş.
Konusuna kısaca değinmem gerekirse, ailesiyle köyde yaşayan Kumru’ya kendisinden yaşça büyük Pehlivan Haydar talip oluyor. Onunla evlenerek İstanbul’a, Günay Apartmanı’nın kapıcı dairesine gelin gelen Kumru’nun yeni hayatı da bu şekilde başlamış oluyor.
Hiç bilmediği, görmediği, duymadığı bambaşka bir yaşamla tanışan Kumru’nun masum ve toy hali, temizliğe gittiği evlerde gördüğü eşyalara imrenerek bakması o kadar güzel anlatılmış ki hayalleri resmen ete kemiğe bürünmüş de öyle çıkmış karşımıza. Kumru’nun o çocuk gibi sevinmeleri, günlerce gecelerce hayal kurması, heyecanlanması benim içimi de aynı duygularla doldurdu. Buzdolabı, televizyon, araba… Alınan her yeni eşyayla bambaşka biri oldu çıktı Kumru. Yürüyüşü, konuşması, giyimi, nefes alıp verişi bile değişti. Ama bu alma isteği zamanla korkutucu bir tutkuya dönüştü. Eve giren her bir parça, Kumru’nun içinden bir parçayı da yok etti. Çoğaldığını zannederken eksildi. Kendini dipsiz bir kuyunun içinde buldu.
Tahsin Yücel eşyanın insan üzerindeki gücünü, kimin kimi kumanda ettiği sorunsalını, satın alınan her bir eşyanın sadece günlük yaşantımızı değil aynı zamanda duygularımızı, düşüncelerimizi, tüm benliğimizi de nasıl etkilediğini o kadar güzel anlatmış ki. Kumru’nun eski Kumru’yla, çok yaşamamış ablası Kumru’yla, kendi yarattığı Kumru’yla karşı karşıya gelişlerini merakla okudum.
Aslında şu anda yaşanılan hayat da bundan farklı değil. Özellikle sosyal medyanın herkesin hayatını mükemmelmiş gibi gösterdiği şu dönemde, insanlar satın alınan eşyalarla birlikte o mükemmel hayatın da geleceğini düşünebiliyor maalesef. Bu da büyük bir tüketim çılgınlığını beraberinde getiriyor. Tahsin Yücel de bir yerde durup kendimize aslında kimin kimi kumanda ettiğini sormamızı istiyor. Bunun farkında olabilmek asıl mesele.
#kzlgezegenöneriyor #canyayınları #tahsinyücel #kumruilekumru