Uzun zamandır beni bu kadar saran, içimi ısıtan, kendisine bağlayan bir kitap okumamıştım desem yeridir.. Bir Zamanlar Hayat Bizimdi masal gibi bir roman.. Her sayfa, her bölüm sizi bambaşka bir yere götürüyor.. Lola ve Alice her salı ve perşembe birlikte Lepiska Saçlı Kız’ı okurken siz de yirminci yüzyılın başlarına, İngiltere’ye, Paris’e, Madrid’e, İspanya İç Savaşı’nın yıkıcı etkileriyle savrulmuş hayatlara doğru bir yolculuğa çıkıyorsunuz. Bu yolculuğun her durağında sizi bambaşka bir hayat bekliyor emin olun.. Küçük bir kitapçı dükkanının kendine has kitap kokularına ve dokusuna karışan sıcak kahve kokusu.. Biz kitap severler bu iki kokuyu iyi biliriz ve çok severiz.. O yüzden mutlaka ama mutlaka kitabı okuyun diyorum.. #kzlgezegenöneriyor
6.27 Treni – Jean-Paul Didierlaurent
36 yaşındaki Guylain Vignolles kağıt geri dönüşüm fabrikasında çalışan, her gün nefret ettiği Şey olan Zerstor 500 adlı makineyi kullanmak zorunda olduğu için hayatından ve kendinden nefret eden yalnız bir adam.. Makinenin ayaklarını yediği yaşlı Guiseppe, kafiyeli konuşan bekçi Yvon Grimbert ve küçük kırmızı balığı dışında bir dostu da yok. Onu mutlu eden, yaşadığı dünyadan bir nebze olsun uzaklaştıran tek şey, her gün bindiği 6.27 Treni’nde okuduğu metinler.. Ona ufak mutluluğu metinlerle yaşatan hayat, gerçek mutluluğu ve değişimi de yine metinlerle getirecek.. İçinde kitaplar olan, kitaplarla haşır neşir hayatların anlatıldığı kitapları hep ayrı sevmişimdir. 6.27 Treni de bu kategoriye girebilecek en masalsı romanlardan biri kesinlikle.. Mutlaka ama mutlaka okuyun.. #kzlgezegenöneriyor
Berlinli Apartmanı – Yaprak Öz
Selamlar, Berlinli Apartmanı Yaprak Öz’den okuduğum ikinci kitap ve yine bayıldım!
Berlinli Apartmanı’ndaki yeni dairesine taşınan Oya’nın gizemli komşularıyla olan maceraları hem çok keyifli hem de ürkütücüydü. Bazı kısımlarda gerçekten çok tedirgin oldum desem yalan olmaz.. Ama özellikle içinde bulunduğumuz şu günlerde böylesine sürükleyici, insanı içine çeken bir kitap okumak gerçekten çok iyi geldi bana.. Yaprak Öz’ün kitaplarında ilk sayfadan itibaren kendini hissettiren bir sihir var ve ben bunu yaşamayı seviyorum.. #kzlgezegenöneriyor
Altıncı Koğuş – Anton Çehov
Bir taşra kasabasındaki akıl hastahanesinde yatan İvan Dmitriyeviç Gromov ile Doktor Ragin arasındaki sıradışı ilişkiyi ve sohbetleri anlatıyor Altıncı Koğuş.. Bu sohbetler ilerledikçe Doktor Ragin çevresindeki insanlara ve hayata karşı bakış açısını değiştirir. Onun sonu da ne yazık ki hastası Gromov’la aynı olacaktır. Bunun ve dahası hayatındaki gerçeklerin farkına vardığında her şey için çok geçtir.. Altıncı Koğuş, Rus toplumunun ve devletin olaylara karşı duyarsızlığını ve ahlaki çöküntüsünü yansıtan bir novella ve simgesel deliliği çok güzel aktarıyor. Hatta Lenin’in kitabı okuduktan sonra “Kendimi Altıncı Koğuş’a kapatılmış gibi hissettim” dediği rivayet edilir.. #kzlgezegenöneriyor
Nefaset Lokantası – Tuğba Doğan
Nefaset Lokantası uzun zamandır merak ettiğim bir kitaptı.. Tuğba Doğan Nefaset Lokantası’nda Türkiye’yi terk etmeye karar veren Salih’in yıllardır müdavimi olduğu Nefaset Lokantası’nda ailesi haline gelen insanlarla veda yemeği için buluşmasını ve bu buluşmada onu sonun başlangıcına getiren olayları, hatıraları anlatıyor.. Biz de Salih’in bütün hayatına ortak oluyoruz. Anlatım çok güzel, seçilen kelimeler tadı damağınızda kalacak cinsten, karakterin iç sesinin de anlatıma dahil edilmesi, kurgu, anlatım vs. her yönüyle çok keyifli bir okuma yaşattı bana..
#kzlgezegenöneriyor
Villa Şakayık – Yaprak Öz
Her kitabını keyifle okuduğum sevgili Yaprak Öz’ün yeni romanı Villa Şakayık’ı da elimden bırakamadan bir solukta okuyup bitirdim.. Sevilen kahramanımız Yıldız Alatan geri dönüyor.. Ve gizemli maceralarına kaldığı yerden devam ediyor.. Bu kez olaylar, seksenli yıllarda, Villa Şakayık adlı bir yazlık sitede yaşanıyor.. Okuru ilk sayfadan içine çeken, elinizden düşüremeyeceğiniz, bir yandan da bitmesin diye yavaş yavaş okumak isteyeceğiniz mis gibi bir kitap olmuş.. Hala yazarla tanışmayanınız varsa daha ne kadar şiddetle tavsiye edebilirim bilmiyorum.. Yakında Yaprak Öz alışveriş listesi yazsa okuyacak duruma geldim desem yeterli olur mu? #kzlgezegenöneriyor
Öğle Yemekleri – Evelio Rosero
Muhtaçlara her gün öğle yemeği dağıtan bir kilise.. Bu kilisenin sakinleri Peder Almida, zangoç, zangocun vaftiz kızı Sabina, kambur Tancredo ve üç Lilia.. Kilise gündelik koşuşturmacasına devam ederken pazar ayini için yaşanan ufak bir değişiklik, Peder Almida’nın kiliseden kısa süreliğine ayrılması, kilisede dengeleri yerinden oynatır, sırları ve çirkinlikleri örten perde yavaşça aradan çekilir ve her şey ortaya çıkar.. Hiçbir şey göründüğü gibi değildir ve bundan sonra da öyle olmayacaktır.. Yazarın daha önce Ordular kitabını okumuş ve çok sevmiştim. Öğle Yemekleri konusu itibariyle diğer kitaptan çok farklı tabi ki. Ama Ordular’a nazaran daha yavaş ilerliyor. Her halükarda iki kitaba ve yazara mutlaka bir şans verin.. #kzlgezegenöneriyor
Ordular – Evelio Rosero
Emekli öğretmen Ismael, karısı Otilia ile birlikte harika bir köyde yaşamaktadır.. Portakal ağaçlarıyla dolu bahçe içinde bir ev, birbirleriyle iyi anlaşan insanlar.. Tek sıkıntıları ise Ismael’in komşunun karısını gözetleme huyudur. Ta ki ordular köye gelene kadar.. Gerillalar ve eli silahlı güçler bir anda bütün hayatlarını alt üst eder. Artık bir köyleri, evleri, eşleri yoktur.. Huzurun ve sakinliğin ardından gelen ölüm, endişe dolu günler, yalnızlık ve adım adım yok oluş.. Sayfalar akıp gitti, sanki her şey gözlerimin önünde canlı canlı yaşandı.. Gerçekten çok etkileyici bir kitaptı. #kzlgezegenöneriyor
Beyaz Geceler – Dostoyevski
Beyaz Geceler’in anlatıcısı Petersburg gecelerinde sokaklarda dolaşırken Nastenka adında genç bir kızla tanışır. İkisini birbirine yakınlaştıran şey umutsuz ve yalnız olmalarıdır. Nastenka ona kendi aşk hikayesini anlatır, hatta yardım ister, bu hikayeye onu da ortak eder. Ve birlikte geçirdikleri dört “beyaz gece” sonunda genç adam kaçınılmaz olarak Nastenka’ya aşık olur..
Beyaz Geceler duygu yüklü, hüzünlü, umudu ve umutsuzluğu aynı anda barındıran ve insanı etkisi altına alan bir uzun hikaye.. Dört gecede başlayıp biten bir hayal kırıklığı hikayesi..
#kzlgezegenöneriyor
Zamanımızın Bir Kahramanı – Mihail Lermontov
Zamanımızın Bir Kahramanı, henüz 27 yaşındayken bir düelloda yaşamını yitiren Lermontov’un tek romanı. Romanın baş kahramanı Peçorin ise edebiyat dünyasının en çok tartışılan karakterlerinden biri.. Roman Peçorin’in hayatı ve günlüğüne yazdıkları üzerinden ilerliyor. Bir yandan da dönemin toplumsal yaşamının eleştirel bir tablosu çiziliyor. Peçorin gerçekten çok zor ve anlaşılması güç bir karakter. Burada kastettiğim şey düşüncelerini ve hareketlerini nereye koyacağınızı kestiremiyor oluşunuz. Okurken bir baş kahraman bu kadar kötü düşünüp hareket edebilir mi diyorsunuz ama bir yandan da hak verecek noktalar buluyorsunuz. Salt kötü yakıştırmasını yapamıyorsunuz. Yeri geliyor, sempati bile duyabiliyorsunuz hatta seviyorsunuz. Bu konuyla ilgili kitabın ön sözünden bir bölüm ekliyorum buraya: “Beyler, Zamanımızın Bir Kahramanı bir tek kişinin portresi değildir; kuşağımızın gittikçe artan kötülüklerinden yaratılmış bir portredir. Bana bir insanın bu kadar kötü olamayacağını söyleyeceksiniz yine; ben de diyeceğim ki, madem bir sürü trajik ve romantik haydutun varlığına inandınız, neden Peçorin gerçeğine inanmıyorsunuz? Yoksa bu kişideki gerçek payı sizin istediğinizden daha mı fazla?” #kzlgezegenöneriyor
