Run Gülüzar Run – Ayşegül Kocabıçak

Run Gülüzar Run

“Ben Gülüzar. Gülizar, gül yanaklı demektir ama Gülüzar olunca bir anlamı olmuyor. Bu ülkede kadın olarak var olmaya çalışmak gibi belki de!”
Böyle tanıyoruz Gülüzar’ı. Çocukluğundan beri tuttuğu günlükler ve masum düşünceleri dışında kendisine ait hiçbir şeyi yok aslında. Hatta adı bile kendisine ait değil. Babaannesinin adı nüfusa yanlışlıkla Gülüzar yazılmış diye onun adı da Gülüzar olmuş. Her şeyi namusa bağlayan babaannesi, hep kızgın babası, yasaklarla dolu hayatıyla Gülizar değil Gülüzar o.
N’apsın o da bütün iç dünyasını günlüğüyle paylaşıyor. Muhafazakar ailesini, mahallesini, ilk aşkını, büyüme sancılarını, saçma bulduğu bütün o adetleri. Her şeyi sorgulayarak, hiç sakınmadan, muzip bir dille anlatıyor. Kaçmak istiyor elini kolunu bağlayan her şeyden. Mahalleden, ailesinden hatta bazen kadınlığından.
Bu yüzden muzip, tatlı, hüzünlü Gülüzar’ı okurken en çok o mutlu olsun istiyoruz. Mutlu olsun, gülsün, açsın kanatlarını, kaçsın, uçsun, koşsun. Run Gülüzar Run! Koş Gülüzar Koş!
Sevgili @goncavuslateri nin harika seslendirmesiyle @storytel.tr de dinledim.
#kzlgezegenöneriyor #hepkitap #rungülüzarrun #ayşegülkocabıçak

Bekleyecek Vaktim Kalmadı Artık – Jean-Louis Fournier

Bekleyecek Vaktim Kalmadı Artık

Bu sene tanışıp sevdiğim yazarların başında Jean-Louis Fournier geliyor. Yazarı okumaya çoğunluğun da bildiği Dul kitabıyla başlamış, sonrasında yalnızlık üzerine kaleme aldığı anlatısı Tek Yalnız Ben Değilim’i okumuştum. Sene bitmeden bir Fournier kitabı daha okumalıyım dedim ve Bekleyecek Vaktim Kalmadı Artık kitabını okudum.
Bu kitap zaman, beklemek, sabır-sızlık üzerine yazılmış bir el kitabı niteliğinde.
Fournier’in kendi hayatından yola çıkarak yalnızlığa mahkum olmuş bütün ruhlara yönelik bulduğu tespitler çok yalın bir gerçeklik içeriyor. Sene bitmeden kendinize bir Fournier hediye edin.
#kzlgezegenöneriyor #jeanlouisfournier #yapıkrediyayınları #bekleyecekvaktimkalmadıartık

Yalnız Seni Arıyorum – Orhan Veli Kanık

Yalnız Seni Arıyorum

“Bir de sevgilim vardır, pek muteber;
İsmini söyleyemem,
Edebiyat tarihçisi bulsun.”

Orhan Veli’nin o zamanlar ismini söyleyemediği sevgilisi, Nahit Hanım’dı.
Yalnız Seni Arıyorum’da yer verilen mektuplar Orhan Veli’nin hayatının son yıllarının bir hikayesi, yazdığı şiirlerin, sevdasının bizzat kendi kaleminden kelimelere dökülmüş hâli. Bir bakıma onun günlüğü.
Sevgilisi Nahit Hanım, Atatürk’le üç defa dans etmiş, hakkında şiirler ve yazılar yazılmış bir hanımefendi. Orhan Veli’nin ölümünün ardından kendisine yazılmış bu mektupları büyük bir özenle ve gizlilikle muhafaza etmiş.
Orhan Veli’nin kız kardeşi Füruzan Yolyapan’ın izniyle kitap haline getirilen bu mektupları okuduğunuzda şiirle, aşkla, edebiyatla harmanlanmış bir hayata tanıklık ediyorsunuz. Bir ömrü anlamanın en samimi, en yalın hâli değil de ne?
#kzlgezegenöneriyor#orhanvelikanık#nahithanımamektuplar#yalnızseniarıyorum#yapıkrediyayınları

İki Kadın İki Aşk – Suat Derviş

İki Kadın İki Aşk

İki kadın: Macide ve Perihan.
İki aşk: Piyano ve erkekler.
Macide piyanoya tutkulu bir aşk derecesinde bağlı, genç ve güzel bir kadın. Okulu bitirdikten sonra Rauf’la evleniyor, bir süre sonra da kızı Perihan’ı dünyaya getiriyor. Buraya kadar her şey olması gerektiği şekilde güzel. Ancak günün birinde kocasının okul arkadaşı Cemil’le tanışıyor ve seneler önce piyano hocasının ona söylediği şey gerçekleşiyor. Tıpkı piyanoya duyduğu gibi tutkulu bir aşkla Cemil’e bağlanıyor ve bu uğurda önce kocasını ve kızını, sonra da çok sevdiği piyanosunu geride bırakıp bir yıkıma doğru koşuyor.
Suat Derviş önce Macide sonra da Perihan üzerinden bu iki tutkulu aşkı tadına doyulmaz bir lezzette okura aktarmayı başarmış bir yazar.
Kitap da bu güzellikle kendinizi hemen kaptıracağınız ölçüde akıcı ancak o kadar çok yazım yanlışı, anlam karmaşası ve düşük cümle ile dolu ki güzelim kitap adeta bir işkence oldu çıktı. Karakterlerin göz renginin her sayfada değiştiğini düşünün mesela.
Bu hataları görmezden gelirseniz çok etkileyici bir kitap ben çok sevdim. Yazardan okuduğum ilk kitaptı ancak son olmayacak.
#kzlgezegenöneriyor #ikikadınikiaşk #suatderviş #ithakiyayınları

Hat Bekçisi Thiel – Gerhart Hauptmann

Hat Bekçisi Theil

Çok sevdiği karısı ölünce, demiryollarında hat bekçisi olarak çalışan Thiel, oğlu Tobias’ın bakımı için yeniden evlenir. Ancak bu evlilik anlaşmazlıkların da ötesinde büyük bir aile felaketini beraberinde getirir.
Hat Bekçisi Thiel, Alman edebiyatının son klasiği olarak kabul ediliyor. Kısacık olan bu kitap sizi yanıltmasın zira her satırında çok güçlü bir anlatım var. Bir karakterin geçirdiği dönüşüm bütün gerçekçiliği ve etkileyiciliğiyle ancak bu kadar anlatılabilirdi.
Ve son sayfalarda kendime gelemedim diyebilirim.
#kzlgezegenöneriyor #hatbekçisithiel #gerharthauptmann #anılalacaoğlu #canyayınları #kısaklasikler

Tek Yalnız Ben Değilim – Jean-Louis Fournier

Tek Yalnız Ben Değilim


“Yalnızlığın sessizliğini kalabalığın gürültüsüne, yalnızlığın huzur veren esintisini kalabalığın boğucu sıcaklığına tercih ediyorum.”
Dul kitabını çok sevince, arayı açmadan bir Fournier kitabı daha okumak istedim ve Tek Yalnız Ben Değilim’i seçtim.
Karısının, küçük kedisinin, kendi deyişiyle hayatını sürdürmesine yardımcı olan herkesin gitmesiyle yalnız kalan Jean-Louis Fournier bu kez de yaşadığı yoğun “yalnızlık” duygusunu etten kemikten bir varlık haline getiriyor.
Melankolik, hüzünlü ve vurucu bir anlatımla okuru etkisi altına alan kitaplardan.
#kzlgezegenöneriyor #jeanlouisfournier #yapıkrediyayınları #tekyalnızbendeğilim

Kumru ile Kumru – Tahsin Yücel

Kumru ile Kumru


Kumru ile Kumru, Tahsin Yücel ile tanışma kitabım oldu. Uzun zamandır kitaplığımda bekliyordu zaten, kısmet bugüneymiş.
Konusuna kısaca değinmem gerekirse, ailesiyle köyde yaşayan Kumru’ya kendisinden yaşça büyük Pehlivan Haydar talip oluyor. Onunla evlenerek İstanbul’a, Günay Apartmanı’nın kapıcı dairesine gelin gelen Kumru’nun yeni hayatı da bu şekilde başlamış oluyor.
Hiç bilmediği, görmediği, duymadığı bambaşka bir yaşamla tanışan Kumru’nun masum ve toy hali, temizliğe gittiği evlerde gördüğü eşyalara imrenerek bakması o kadar güzel anlatılmış ki hayalleri resmen ete kemiğe bürünmüş de öyle çıkmış karşımıza. Kumru’nun o çocuk gibi sevinmeleri, günlerce gecelerce hayal kurması, heyecanlanması benim içimi de aynı duygularla doldurdu. Buzdolabı, televizyon, araba… Alınan her yeni eşyayla bambaşka biri oldu çıktı Kumru. Yürüyüşü, konuşması, giyimi, nefes alıp verişi bile değişti. Ama bu alma isteği zamanla korkutucu bir tutkuya dönüştü. Eve giren her bir parça, Kumru’nun içinden bir parçayı da yok etti. Çoğaldığını zannederken eksildi. Kendini dipsiz bir kuyunun içinde buldu.
Tahsin Yücel eşyanın insan üzerindeki gücünü, kimin kimi kumanda ettiği sorunsalını, satın alınan her bir eşyanın sadece günlük yaşantımızı değil aynı zamanda duygularımızı, düşüncelerimizi, tüm benliğimizi de nasıl etkilediğini o kadar güzel anlatmış ki. Kumru’nun eski Kumru’yla, çok yaşamamış ablası Kumru’yla, kendi yarattığı Kumru’yla karşı karşıya gelişlerini merakla okudum.
Aslında şu anda yaşanılan hayat da bundan farklı değil. Özellikle sosyal medyanın herkesin hayatını mükemmelmiş gibi gösterdiği şu dönemde, insanlar satın alınan eşyalarla birlikte o mükemmel hayatın da geleceğini düşünebiliyor maalesef. Bu da büyük bir tüketim çılgınlığını beraberinde getiriyor. Tahsin Yücel de bir yerde durup kendimize aslında kimin kimi kumanda ettiğini sormamızı istiyor. Bunun farkında olabilmek asıl mesele.
#kzlgezegenöneriyor #canyayınları #tahsinyücel #kumruilekumru

Eski Prag Öyküleri – Jan Neruda

Eski Prag Öyküleri

19.yüzyılın renkli Prag’ında, en ikonik semti olan Malá Strana’da geçen beş ironik öyküyü okurken, aynı zamanda da çok merak ettiğim Prag’ın sokaklarında, arnavutkaldırımlarında, kiliseleri ve restoranlarında dolaştım adeta. Çünkü her bir öyküde yaşayan, nefes alan bir Prag var. Kent sakinlerinin günlük yaşamlarını ve öykü karakterlerinin ilginç hikayelerini severek okudum. Favorim ise ilk öykü olan “Bay Ryšánek ve Bay Schlegel” oldu.
#kzlgezegenöneriyor #canyayınları #kısaklasikler #janneruda #eskipragöyküleri #anılalacaoğlu

Dul – Jean-Louis Fournier

Dul

Dul, uzun zamandır okumak istediğim bir kitaptı. Jean-Louis Fournier, karısı Sylvie’nin ölümü üzerine kaleme aldığı bu anlatı türünde hem onu hem de kendisini anlatıyor; yas sürecinden, Sylvie’den sonraki hayatından bahsediyor.
Her bir cümlesinde samimi bir hüznün hissedildiği, ölümün en vurucu halinin, geride kalan taraf olmanın bu kadar etkileyici anlatılması kitabı en’lerim arasına sokmaya yetti de arttı bile.
Kısa ve vurucu kitaplardan.
Tavsiyemdir.
#kzlgezegenöneriyor #dul #jeanlouisfournier #yapıkrediyayınları

Küçük Yuvarlak Taşlar – Melisa Kesmez

Küçük Yuvarlak Taşlar


Melisa Kesmez, okumayı sevdiğim yazarlardan. Öykü denildiğinde aklıma gelen isimlerin içinde oluyor her daim.
Küçük Yuvarlak Taşlar’ın çıkacağını ilk öğrendiğimde bu ismi taşıyan bir kitabın içinde neler okuyacağımı merak ettim.
Kitabın iç içe geçmiş üç öyküsü var. Hem ayrı hem tek bir öykü aslında. Bir ailenin üç bireyinin başka hayatlara ve kişilere de açılan hikayelerini okuyoruz. Nergis, Elif ve Mehmet. Hatta Gülsüm, Evren, Şevket, Gül.. Aile olmak, anne olmak, yarım kalmak, tamamlanmaya çalışmak arasında yuvarlanarak kendi yolunu ve yerini bulmuş küçük birer taş aslında her biri…
Kısacık, bir nefeslik, kendinize verdiğiniz minik bir molada okumak isterseniz diye buraya bırakıyorum.
#kzlgezegenöneriyor #melisakesmez #küçükyuvarlaktaşlar #iletişimyayınları