Klasikleri yorumlarken her zaman zorlanırım çünkü ne yazarsam yazayım söz konusu eserleri anlatmak için yetersiz kalır. Bir kitabı okurken anlatılanların içinde kaybolmak, sayfaları çevirirken ruhunuzun beslendiğini hissettiğiniz o anlar, üstünden seneler geçse de aldığınız o tadın hiç bitmemesi.. Jane Eyre’ı okurken bunların hepsini yaşadım.. Küçük yaşta öksüz kalan, onu hiç sevmeyen insanların yanında sevilmemenin eksikliği ve acısıyla büyümeye çalışan Jane hayat yolunda hep taşlara takılarak ilerliyor. Her düştüğünde daha güçlü bir şekilde ayağa kalkıyor. Kendi çabasıyla bir yerlere gelmeye çalışırken hiç yılmıyor. Erkek egemen bir toplumda her şeye başkaldıran ve kendini ispat eden genç ve çok güçlü bir kadın oluyor. Okurken bir yandan üzülüyor, bir yandan o kadar hayran kalıyorsunuz ki.. Sevmemeniz mümkün değil. Yazarın hayatına kısa bir göz attığınızda Jane Eyre’ın yaşadıklarında yazardan izler fazlasıyla var. Bunu bilince okuduklarınız daha da anlamlı oluyor.. Çoğu klasik kalınlığıyla göz korkutur ve aslında bu çok büyük bir önyargıdır. Jane Eyre da 626 sayfa ama nasıl başlayıp nasıl kayboluyorsunuz o sayfalarda, nasıl sona geliyorsunuz hiç anlaşılmıyor. Seneler sonra bile kendini tekrar tekrar okutturabilecek şahane bir başyapıt. Zaten klasiklerin güzelliği ve kıymeti de buradan geliyor bence.. Yorumdan da tahmin edeceğiniz üzere şiddetle tavsiyemdir.. #kzlgezegenöneriyor